Son yıllarda artan kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin acil bir çözüm bekleyen sorunlarından biri haline geldi. Ne yazık ki, bazı durumlar bir canının kaybıyla sonuçlanıyor. İşte bu trajik olay da onlardan biri. Genç bir kadın, eşi tarafından kızıyla birlikte öldürüldü. O anılar arasında yer alan bir uyarı, “Sonum iyi olmayacak” sözleriyle muhtemel bir geleceği de işaret ediyordu. Bu durum, yalnızca bu ailenin değil, pek çok kadının karşı karşıya kaldığı şiddetin boyutunu gözler önüne seriyor.
Söz konusu cinayet, Türkiye’deki İstanbul'un gözde semtlerinden birinde gerçekleşti. Genç kadın, son dönemde eşiyle ilişkilerinin giderek kötüleşmesi ve yaşanan şiddet olayları nedeniyle büyük bir korku içindeydi. Arkadaşlarına, ailesine ve sosyal ağlarında paylaştığı gönderilere bakıldığında, eşinden aldığı tehditler hakkında konuştuğu görülüyor. Geçtiğimiz aylarda, “Sonum iyi olmayacak” diyerek hissettiği korkunun altını çizen şikayetleri, herkesin kulağına çarpan bir uyarı niteliğindeydi. Ne yazık ki, bu uyarılar dikkate alınmadı ve sonuç korkunç oldu.
Olayın gerçekleştiği gün, kadının eşi eve geldiğinde yalnızca eşi ve kızıyla birlikteydi. Daha önce yaşanan tartışmaların ardından, aniden bir öfke patlaması yaşandı. Eşinin kontrolsüz bir şekilde saldırdığı genç kadın, kendisini ve kızını koruma çabası içine girdi, ancak sonuçta kaçınılmaz son geldi. Eşi, adeta bir canavara dönüşerek, öncelikle kadını öldürdü ve ardından masum kızı... Olayın hemen ardından, komşuların duyduğu çığlıklar, ilk müdahalenin yapılabilmesi için bir umut ışığı oldu, ancak çok geçti.
Bu tür vakalar, yalnızca bir aileyi değil, aynı zamanda toplumun kendisini de derinden etkiliyor. Türkiye'de gündeme gelen kadına yönelik şiddet olayları, geniş bir toplumsal tepki yaratıyor. Her geçen gün artan kadın cinayetleri, hem kamuoyuna hem de hükümete büyük bir sorumluluk yüklüyor. Kadın hakları savunucuları, bu tür olayların önlenmesi için acil reformlar ve tedbirler alınması gerektiğini vurguluyor. Medyanın da bu konudaki sorumluluğu büyük; zira kadın cinayetlerini teşhir etmek, toplumsal cinsiyet eşitliği ve farkındalığın artırılması açısından kritik bir öneme sahip.
Yaşanan bu trajedi, yalnızca bir kadının ve onun masum kızının hayatına mal olmakla kalmadı; aynı zamanda toplumda bir değişim ve dönüşüm talebinin bir parçası oldu. Kadınların şiddet tehdidi altında yaşadığı bu ortamda, herkesin üzerine düşen sorumluluğu bilmesi gerekiyor. Kadına yönelik şiddete karşı toplumsal farkındalık yaratılmalı ve şiddeti önleyici hukuki düzenlemeler mutlaka hayata geçirilmelidir. Çünkü bir daha böyle trajediler yaşanmaması için tek çare, toplumun her kesiminin bu konuda bilinçlenmesi ve harekete geçmesidir.
Özellikle aile içi şiddet konusundaki yasal boşlukların kapatılması, kadınların bu tür durumlarda daha fazla güvende hissetmeleri adına hayati bir önem taşıyor. Ayrıca, kadınların bu tür sorunları paylaşabileceği güvenilir mekanizmaların oluşturulması ve destek hatlarının yaygınlaştırılması da gerekli. Toplum olarak, bu tür olayların bir daha yaşanmaması için nemeliyat yapmamız şart.
Sonuç olarak, bu trajik olay sadece bir cinayet değil; üzerimize düşen sorumlulukları da sorgulatan bir uyarı. Kadınların sesi olunmalı, korkmadan yaşama hakları savunulmalı ve her kadına destek olmak için cesaretle ilerlemeliyiz. Bu sadece tek bir ailenin travması değil, hepimizin duyması gereken bir çağrı. Unutmayalım ki, her kadın hayata karşı bir savaş verirken, yanında durmak hepimizin görevidir.