Şiddet olayları maalesef toplumumuzun en acı gerçeklerinden birini oluştururken, yaşanan trajediler her geçen gün artmaya devam ediyor. Son günlerde gündemden düşmeyen bir olay, Uzaklaştırma kararı almasına rağmen Sinem'in yaşamını kaybetmesiyle allak bullak oldu. Sinem, eski eşi tarafından balkonun dışından tırmanılarak katledildi. Bu olay, adalet sisteminin ve koruma mekanizmalarının ne denli etkisiz kaldığını bir kez daha gözler önüne serdi. Olayın detayları ve şiddetin önlenmesinde atılması gereken adımlar üzerine düşüncelerimiz, bu yazıda sizlerle buluşacak.
Sinem, genç yaşta dolu dolu bir yaşam sürerken, bir anda kabusa dönüşen bir ilişkiye adım attı. Eski eşi tarafından gösterilen şiddet nedeniyle aldığı uzaklaştırma kararı, onu korumakta yetersiz kaldı. Geçirdiği zor günlerin ardından ayrılık kararı aldıktan sonra, Sinem kendisini daha güvende hissetmeye başladı. Ancak, 25 Eylül sabahı yaşanan olay, Sinem’in tüm umutlarını yok etti. Eski eşinin balkonundan tırmanarak eve girmesi ve Sinem’i katletmesi, onun çaresizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Sinem’in hayatı, her şiddet mağduru kadın gibi, adaletin ve koruma mekanizmalarının ne denli eksik olduğunu gösteriyor.
Yasal sistemin sunduğu koruma, bazı durumlarda geniş bir çerçeveye sahip olsa da, ne yazık ki bu korumaların gerçek hayatta ne kadar uygulanabilir olduğu sorgulanmaya devam ediyor. Uzaklaştırma kararları, her ne kadar kurumsal olarak mümkün olsa da, bu kararların uygulanması konusundaki eksiklikler, pek çok mağdur kadının hayatına mal olmaktadır. Sinem'in olayı, bu alanda yapılması gereken bir dizi yasal düzenlemenin aciliyetini gözler önüne serdi. Öncelikle, yasal süreçlerin hızlandırılması ve verilen koruma kararlarının denetlenmesi gerekmektedir. Uzaklaştırma kararlarının ihlal edilmesi durumunda, uygulayıcı mekanizmaların daha etkili hale getirilmesi, mağdurların güvenliğini artıracaktır. Ayrıca, toplumsal düzeyde farkındalık yaratmak ve eğitim programları ile bu tür olayların önüne geçilecek stratejiler geliştirmek büyük önem taşımaktadır.
Sinem'in yaşadıkları, sadece onun hayatını değil, aynı zamanda pek çok kadının ve ailenin geleceğini de tehdit eden bir durumu temsil ediyor. Her gün göz ardı edilen şiddet olaylarının ardında, ne yazık ki birçok mağdur bulunuyor ve bu olayların önüne geçmek için daha fazla çalışmak gerekiyor. Uzun lafın kısası, yasal düzenlemelerle birlikte toplumsal bilincin artırılması, bu tür trajedilerin önlenmesi için kritik bir rol oynayacak. Sinem’in yaptığı gibi, kadınların yaşamlarının korunması adına yalnız olmadıklarını hissetmeleri, bu mücadelede büyük bir motivasyon kaynağı oluşturacaktır.
Sinem'in hikayesi, ardında bıraktığı acı ve gözyaşlarıyla birlikte, sadece bir trajedi değil, aynı zamanda bir uyanış olmalıdır. Şiddetin her türlüsüyle mücadele etmek, toplum olarak hepimizin sorumluluğudur. Şiddeti durdurmanın yollarını bulmak ve bu yolda güçlü durabilmek için birlikte çalışmalıyız. Sinem’in yaşamı ve sonrasında yaşananlar, bizim sorumluluğumuz ve ortak mücadelemiz için bir teşvik olmalıdır. Her kadının hayatta kalabilmesi için yeterince önlem alındığında, benzer trajedilerin bir daha yaşanmaması umudunu taşımak mümkün olacaktır.
Olayın ardından, sosyal medyada ve halk arasında yapılan konuşmalar, Sinem gibi birçok kadının sesi olmak için bir fırsat sunuyor. Kadına yönelik şiddete karşı sessiz kalmamamız gerektiğinin bilinciyle, toplumsal farkındalığın artırılması son derece önemli. Kadınların yalnız olmadığını hissettirmek, onlara ses vermek ve onu dinlemek hepimizin görevi olmalıdır. Adaletin yerini bulması, gelecekte yaşanacak benzer olayların önlenmesinde büyük bir adım olacaktır. Geç kalmadan harekete geçelim ve Sinem’in hikayesini, daha başarılı bir mücadele için bir dönüm noktası olarak değerlendirelim.