Son zamanlarda ülkemizin pek çok noktasında gündemde olan depremler, insanları farklı şekillerde etkileyebiliyor. Bu duruma en çarpıcı örneklerden biri, bir üniversitenin yemekhanesinde yaşanan deprem anı. Öğrencilerin günlük yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olan yemek, bazıları için mücadele ve cesaret, kimisi için ise büyük bir panik anını simgeliyor. Başlaması ile birlikte birçok kişinin aklını başından alan bu olay, sosyal medyada da büyük yankı buldu; çünkü orada yaşananlar, duygusal bir karışıklık yaratacak kadar etkileyiciydi.
Günlük hayatta yemek saatinin gelmesi, birçok kişinin sabırsızlıkla beklediği bir anı simgeliyor. Ancak 10 Ekim Salı günü, hazırlanması ve servis edilmesi dört gözle beklenen yemekler, bir anda endişe ve kaos dolu bir ortama dönüştü. Depremin başlangıcıyla birlikte yemekhanede ne olduğu herkesin aklında soru işareti bıraktı. Duyulan sarsıntı, öğrencilerin önce bir süre duraksayıp tepkisiz kalmasına neden oldu. Ancak hemen ardından, korku dolu yüz ifadeleriyle yemekhanenin kapısına koşan birçok öğrenci, dışarıya kaçmanın yollarını aradı. Sarsıntıyla birlikte şok geçiren bazı öğrencilerin bayıldıkları ve yıkılmış bir masa etrafında yere düşmüş durumlarda kaldıkları görüldü.
Deprem anında herkes farklı bir reaksiyon sergiledi. Bazıları, korkusunu yenip arkadaşlarının yardımına koşarak panik anında onları sakinleştirmeye çalıştı. Fakat bir grup öğrenci, olayın ciddiyetine rağmen yemeklerini bırakmak istemedi. Ardında büyük kargaşa yaşanırken, tabaklarını ellerinde tutan öğrenci görüntüleri, hem sosyal medya platformlarında hem de haber sitelerinde viral hale geldi. Bu öğrenciler, eşyalarını toplayarak kaçışan arkadaşlarının aksine, 'Yemek daha önemli!' diyerek kendi sofralarında kalmayı tercih ettiler. Bu durum, pek çok insana 'aç kalan öğrenciler' söylemini hatırlattı.
O an yaşananlar, insan psikolojisinin değişken yapısını da ortaya koydu. Kimi insanlar hayatlarının en kritik anlarında bile yemek yemeye nasıl önem verdiklerini gösterirken, diğerleri için hayatta kalma içgüdüsü çok daha baskın hale geldi. Panik anında bir grup öğrencinin cesaretle kalmasına rağmen, çoğunluk kaçış yolunu seçti. Bu durum, sosyal medya üzerinde 'Yemek mi, Hayat mı?' şeklindeki tartışmaları da beraberinde getirdi.
Olayın ardından yapılan açıklamalarda, yemekhanede bulunan öğrencilerin büyük bir bölümü, deprem anında yaşadıkları duygusal karmaşayı paylaştılar. Kaçışırken hissettikleri korku ile birlikte, yemek masasında kalmanın getirdiği gülümsemeleri dile getirdiler. Yemeksiyle ya da başka bir durumla baş başa kaldıklarında içlerinde geçirdikleri duygusal çatışmaları, bir sosyal deney olarak adlandırdılar. İşte bu yüzden yemek anı, sadece bir yemek değil, hayatta kalmanın ve cesaretin sembolü haline geldi.
Sonuç olarak, yemekhanede yaşanan bu deprem anı, yalnızca bir felaket değil, aynı zamanda insan psikolojik yapısını da sorgulatan bir durum oldu. Panik anlarının yanı sıra, cesaretin ve dostluğun ön planda olduğu anlar da hiç beklenmeyen bir şekilde ortaya çıktı. Hayatta kalmak, gıda tüketmenin ötesinde bir anlam kazanırken, insanların kendi tercihleri ve içgüdüleri gözler önüne serildi. Bu olay, yaşamın ne denli karmaşık ve sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha hatırlattı. Üzerinden günler geçmesine rağmen akıllardan çıkmayan bu anı, insanların ortak yaşadığı bir deneyim olarak hafızalarda yer ederken, salgınlar ve felaketlerin ne denli etkileyici olduklarını unutmamamız gerekliliğini tekrar gündeme taşıdı. Yemekhane depreminin belleklerimizde bıraktığı izler, cesaret ve kararlılıkla dolu anıları simgelerken, bu durumun sosyal medyada yarattığı etki de dikkat çekici. Kimi insanlar farklı deneyimlerini paylaşarak dayanışma duygusunu artırdı, kimisi ise sadece anıların dönüşümüne tanıklık etti.